Emin Onat, 1910 yılında istanbul’da doğmuş Türk mimar, eski İTÜ rektörü, Mimarlar Odası 1 numaralı üyesi ve DP eski
İstanbul Milletvekili. Türkiye'de mimarlık alanında özel bir yeri olan Emin
Onat sürekli aşama göstermiş, İTÜ Mimarlık
Fakültesi'nin
örgütlenmesinde çalışmış, ulusal ve uluslararası boyutta ün yapmıştır.
Orta öğreniminin Beyazıd Nümune Mektebi ve Vefa Sultanisi'nde
tamamladı. 1926'da Yüksek
Mühendis Mektebi'ne girdi. 1930’da
gösterdiği üstün başarıları nedeniyle üçüncü sınıfta iken, dönüşünde okuluna
öğretim üyesi olmak üzere seçilerek Zürih Teknik Üniversitesi’ne
gönderildi. Orada Otto Rudolf Salvisberg’in
öğrencisi oldu.
1934 yılında Mimarlık Bölümünden birincilikle mezun olarak Türkiye’ye döndü. 1935 yılında Yüksek Mühendis Okulu Mimarlık Şubesi’ne Doçent unvanını aldı ve Prof. Debbe’nin yanında çalışmaya başladı.1937 de ilk
resmi misyonu ve eseri olarak, 1936 da eğitimci olarak katıldığı Yıldız Teknik Okulu (bu gün Yıldız Teknik Üniversitesi) için
Yıldız sarayı içinde yarleşke ve Şehzadeler dairesinin okul olarak dönüşüm
projelerini çizdi. 1938’de Profesör unvanını alarak Yüksek Mühendislik
Mektebinin bir opsiyonu olan Mimarlık Şubesi Şefliği’ne getirildi. 1942 - 43
yılında ise Yıldız'da Güzel Sanatlardan sonra ilk bağımsız Mimarlık bölümünü
kurdu ve 1944 e kadar yönetti.
1 Mart 1941’de Anıtkabir için açılan uluslararası yarışmaya Mimar Ahmet Orhan Arda ile birlikte katıldı. Hazırladıkları proje 49 proje arasından birinci olarak seçildi. 1944-1953 yılları arasında uygulanan projelerin düzenlenmesini
ve inşaatın kontrolünü Orhan Arda ile birlikte yürüttü.
1943’te
Ordinaryüs Profesör oldu. 1944 yılında Yüksek
Mühendis Mektebi, İstanbul Teknik Üniversitesi’ne
dönüştürülünce yeni oluşturulan Mimarlık Fakültesi’ne ilk dekanlığına seçildi. 1946’da İngiliz Mimarları Kraliyet
Enstitüsü (RIBA)
onursal üyesi seçildi. 1950-1953 yılları arasında İTÜ’nün rektörlüğünü yaptı. 1956 yılında Hanover Teknik
Üniversitesi 125’inci
yıldönümü nedeni ile seçtiği 6 yabancı ilim ve sanat adamı ile birlikte Emin Onat’a onursal doktorluk unvanı verdi. Emin Onat, Türk Mimarisi’ni ve Türk Mimarlarını uluslararası alanda temsil etti. 1953 yılında Uluslararası
Mimarlar Birliği, Türkiye bölümünü oluşturdu. Emin Onat, akademik kariyeri dışında başta Anıtkabir olmak
üzere çalışmaları şöyle özetlenebilir:
Yıldız Tekmik Okulu Binası(1937) Hamidiye ve Mahmudiye, Kepirtepe Köy
Enstitüleri (1941-1942, Leman Tomsu ile),
İstanbul Göztepe Villa Meral (1941), Ankara Atatürk Anıt-Kabir (1942-1953,
Orhan Arda ile), İstanbul Moda Emin Onat Evi(1944), İstanbul Üniversitesi Fen
ve Edebiyat Fakülteleri (1944, Sedat Hakkı Eldem ile), Bursa Vali Konağı (1945-1946),
Bursa Uludağ Sanatoryumu (1946, Leman Tomsu ile),
Bursa Yapı ve Kredi Bankası (1948), İTÜ Taşkışla Binası değişim ve onarımı
(1950, Paul Bonatz ile), İstanbul Emin Onat'ın Annesinin Evi (1951), Ankara
Kavaklıdere Cenap And Evi (1952), Ankara Zafer Meydanında Gazino (1952), Ankara
Çankaya Cumhurbaşkanlığı Sekreterlik Binası (1953), İstanbul Taksim Mete
Caddesinde apartman (1955), İstanbul Sanayi Kalkınma Bankası (1955), İstanbul
Nişantaşı Yüksel Apartmanı (1955), Ankara Hayat Apartmanı (1956), Ankara
Emniyet Sarayı (1956), İstanbul Moda Sporel Apartmanı (1956-1957), İstanbul
Moda Marmara Apartmanı (1956-1957), İstanbul Moda Deniz Kulübü (1956-1957),
İstanbul Gümüşsuyu Büro Binası (Devres Han) (1961)
TBMM X. Dönem İstanbul Milletvekilliği yapmıştır. Mimarlar Odası 1 numaralı üyesi
Ordinaryüs Profesör Halid Emin Onat 17 Temmuz 1961’de geçirdiği kalp krizi sonunda ölmüştür.
ANITKABİR
1942-1953 (Orhan Arda ile) Atatürk’ün ölümünün
ardından, doğal olarak bir anıtmezarın yapımı gündeme geldi. Başbakanlık
müsteşarının başkanlığında özel bir komisyon kuruldu. Milli Savunma, İçişleri,
Bayındırlık ve Milli Eğitim bakanlıklarından müsteşar ve genel müdür düzeyinde
yöneticilerin katıldığı ilk toplantıda (6 Aralık 1938) uzmanların ve bilim
adamlarının çağrılmasına karar verildi. Prof. Hermann Jansen, Prof. Clemens
Holzmeister, Prof. Bruno Taut, Prof. Rudolph Belling'in de katılımıyla
çalışmalara 16 Aralık’ta başladı. Çalışmalar sonunda sekiz yer önerisi ortaya
çıkmıştı. Uzun tartışmalar sonunda o yıllarda üzerinde meteoroloji istasyonu
olduğu için Rasattepe olarak anılan bugünkü tepe üzerinde anlaşma sağlandı.
Karar hükümete bildirildi ve kamulaştırma işlemleri başlatıldı.
Toplam 542.000 m2
alan için bir istimlak takvimi belirlendi. Başlayan savaş ve parasal
darboğazlardan ötürü istimlak ancak 1964 ve 1982 yıllarında tamamlanabildi.
Rasattepe, kentsel
morfoloji açısından uygun bir seçimdi. Ancak Rasattepe, yerel olarak Beştepeler
adıyla da anılan bir tümülüs alanıydı. Uygulama sırasında bunların zarar
görebileceği anlaşılınca Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü'nün uyarısı
ve girişimi ile Türk Tarih Kurumu'nun burada bir kazı yaptırması gündeme
geldi.
Dil ve Tarih-Coğrafya
Fakültesi öğretim üyesi Dr. Tahsin Özgüç, TTK arkeologu Mahmut Akok ve
Arkeoloji Müzesi Müdürü Nezih Fıratlı'dan oluşan ekip, acil bir kurtarma kazısı
yaptı.
1 Temmuz 1945 günü başlayan
kazıda iki tümülüs açıldı. MÖ 8. yüzyıla tarihlenen, örneğin biri 8,5 m
yükseklikte ve çapı 50 m olan anıtsal Frig mezarları bulundu. Rasattepe Kazısı,
Anadolu tarihi için önemli maddi kültür belgeleri sağladı.Yer seçiminin
ardından Başbakanlık müsteşarının başkanlığındaki yeni bir komisyon istenilen
yapıtın özelliklerini belirledi. Anıtın, ilke olarak “Atatürk'ün adı ve kişiliği altında Türk ulusunu sembolize etmesi” istenmekteydi.Önce
Avrupa'nın tanınmış mimarlarının katılacağı sınırlı bir yarışma açılması
düşünüldü. Türkiye mimarlarını yarışma dışında bırakan karar, mimarlık
çevrelerinde ve basında büyük tepki topladı. Hükümet kararından döndü ve Anıtkabir
için UlA'nın (Union International des Archi- tectes) uluslararası yarışma
tüzüğüne uygun olarak 1 Mart 1941 tarihinde başlamak üzere bir serbest proje
yarışması açtı.İkinci Dünya Savaşı'nın en kanlı ve sert çatışmalarının sürdüğü
ve Avrupa'nın ateş içinde olduğu bir dönemde olmasına karşın yarışma ilgi
gördü. 49 proje katıldı. Prof. Paul Bonatz, Prof. Ivar Tengbom, Prof. Karoly
VVeichinger, Prof. A. Hikmet Holtay, Muammer Çavuşoğlu, Muhlis Sertel'den
oluşan jüri, 20 Mart 1942'de değerlendirmelerine ilişkin raporunu Başbakanlığa
sundu.Buna göre, son elemede üç proje birinci ödül için seçiliyor ve beş proje
de satın alınmaya değer bulunuyordu. Jürinin vurgulayarak belirttiği gibi,
birini ötekine üstün görmeden oybirliğiyle üç birinci üzerinde birleşilmişti.
Bu üç proje, Johannes Krueger, Arnoldo Foschini ve Emin Onat-Orhan Arda
projeleriydi.
Üçünden birinin uygulanmak
üzere seçimi “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine” aitti. Hükümet, 7 Mayıs 1942'de
Emin Onat-Orhan Arda projesinin uygulanmasına karar verdi; resmi tebliğ 9
Haziran 1942'de yayımlandı. Yarışmanın sonuçları Türkiye mimarlık çevrelerinde
önemli yankı uyandırdı.Müellifler
hazırladıkları ve istenen değişiklikleri içeren uygulama projesini 7 Ekim
1943'te komisyona teslim ettiler. Proje, Bakanlar Kuştu tarafından 18 Kasım
1943 tarihinde kabul edildi. On yıl sürecek olan zorlu ve ancak özverili
çalışmalarla aşılabilen yapım süreci başladı.İlk problem, zeminin yeterince
sağlam bir yapıda olmadığının anlaşılmasıyla başladı. MTA'nın yaptığı 150 m derinliğe
inen sondajlar burada büyük boşluklar ve galeriler olduğunu gösterdi. Zeminin
bu durumu, yapılacak anıtın temel sisteminde çok özel ve olabildiğince güvenli
ve yeni tekniklerin kullanılmasını gerektiriyordu. İTÜ öğretim kadrosu, uzun
çalışmalar sonunda mozolenin temelinin rijit bir betonarme kirişli plak olarak
yapılmasına karar verdi.
Yapı endüstrisinin
yeterince gelişmemiş olduğu ve savaş sonrası dönemin zorlukları içindeki
Türkiye'de Anıtkabir çapında bir projenin uygulanması ciddi zorluklar ve risk taşıyordu.
İlk problemlerden biri
büyük miktardaki taşın elde edilmesini sağlayacak teknolojinin o yıllarda
Türkiye'de bulunmaması idi. Bir diğeri Anıtkabir’in yapımının, TBMM'nin karar
ve direktifine bağlı olmasıydı. Bu ağır ve tartışmalı işleyen bir karar mekanizması
demekti. Anıtkabir düzeyinde bir
uygulamada yaratıcı insan gücünün bulunması, motive edilmesi, denetimi ve
etkin bir verim alınmasında problem yaşanmadı. Başta tüm bezeme tasarımlarını
gerçekleştiren Nezih Eldem olmak üzere, İTÜ'nün İnşaat Fakültesinin mühendis
hocaları, Şantiye Şefi Rahmi Bediz şef kontrol ve ilk kadın inşaat mühendisi
olan Sabiha Güreyman bilgi ve özveriyle çalıştılar. Sanat yapıtlarını dönemin
Güzel Sanatlar Akademisinin genç mezunları üstlendi: Hüseyin Anka, Hakkı Atamulu,
Zûhtü Müridoğlu, İlhan Koman. Yazılar, Emin Barın’ın idi.
Buna karşılık ince işlerin
uygulamasını gerçekleştirecek deneyimli ve yaratıcı zanaatkâr düzeyinde büyük
sıkıntı yaşandı. Nitekim yontuların ve mozaiklerin uygulaması bütünüyle İtalyan
MARMI firmasına yaptırıldı.
MİMARİ YAPI OLARAK
ANITKABİR
Anıtkabir, 670 bin metrekarelik bir alanı
kaplayan bir park içinde 22 bin metrekarelik inşaat alanı üzerine oturan
büyük bir komplekstir. Anıtkabir, ‘inşa edilmiş yapı’ olarak ilk tasarımından
hayli
farklıdır. Müelliflerin Antik Mause-
leorian’a referans veren tasarımlarının belirleyici olan üst katı, yapım sürecinde uzun
tartışmalara neden olduğu gibi, önemli değişme evrelerinden geçerek
gerçekleştirildi.
Anıtkabir'i
yarışmaya katılan diğer projelerden ayıran en önemli nokta, Rasattepe'nin yassı
platosu üzerinde topografyayı tamamlayan yatay bir siluet vermesi ve
kompleksin kent ile kurması amaçlanan görsel bağlara öncelik tanımasıdır.
Proje yarışmasının tek bir eksen üzerinde gelişen aksiyal kurgulu diğer
projelerinden farkIı olarak
Anıtkabir, birbirini dik kesen iki eksene sahiptir ve kente dört yönde açılır. Kentle kurulan bağ, projeyi
'yer’e ait kılar, kentsel mekânı kompozisyona katar. Ama bu içselleştirilmiş
bağın (o yıllarda) uzak perspektivler halinde oluşu,anıtı aynı zamanda kentten
ayırır ve kendisi için var olan kavramsal bir objeye dönüştürür. Bu gerilimli bir var oluştur ve Anıtkabir'i
gerçekten hem etkileyici hem de uzak yapar.
Anıtkabir, yüklenmesi
istenen sembolizmi genel planlamasından bezeme ayrıntılarına dek taşıyıp
görselleştiren bir yapıttır. Bu görselleştirme çok açık göndermelerle olduğu
kadar örtülü sezdirmelerle de gerçekleştirilir.
ASLANLI YOL
Girişteki İstiklal ve Hürriyet kuleleri taş
kaplı cepheleri ve prizmatik kitleleriyle yalın, sert ve güçlü anlatım
öğeleridir. Genç kadın ve genç erkek heykel grupları da iyice tanımlanmış semboller olarak döneme
özgü bir stilizasyonla yine yalın, sert ve güçlü plastiklerdir. Yol boyunca
dizili 12 çift aslan figüründen oluşan dizi, Anadolu mitolojisine göndermeler
yapan ve yine belirgin bir stilizasyonla tasarlanmış figürlerdir;doğal
boylarıyla önceki heykel gruplarından ayrılır ve güller ve ardıçlarla süslü
yolda sıralanarak anıta şaşırtıcı bir insani boyut getirir.
TÖREN MEYDANI
Anıtın en düşündürücü veya
problematik öğesi, boyutları yaklaşık 84 m x 129 m olan Tören Meydanı’dır. Bu
büyüklük, tanımı zor bir alan yaratmıştır. Etrafını çevreleyen ve aralıklı yerleştirilmiş
bina grupları revaklı cepheleriyle bir avluyu çağrıştırsa da meydanın binaları
silikleştiren büyüklüğü bu tanımı geçersizleştirir. Buradaki mekân
tanımsızlığı, yalnız boyutlarla ilgili değildir. Tören Meydanı kuzeybatı/güneydoğu
ekseniyle kuzeydoğu/güneybatı ekseninin kesişme noktasındadır. Dört yöne
verilmiş eksenlerin merkezi bir mekânı tanımlaması beklenirken, mozole olanca
görkemiyle dengeyi değiştirir ve meydanda mekânsal bir tanımsızlık oluşur. Meydanın önemli ve hem de
zarif öğesi, ABD'de yaşayan bir Türk vatandaşının hediyesi olan 33,5 m
yüksekliğinde ve yekpare çelikten bayrak direğidir. Meydanı çevreleyen revaklı
yapılar yönetim ve müze, arşiv vb işlevler içindir. Olabildiğince yalın
tasarımlardır. Kule adı verilen köşe bölümleri 11 m x 13 m boyutunda birer
salondan oluşan mekânlardır. Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyetin kavramlarının adı
verilen sergi alanlarıdır. Pencere (veya kapı) üstleri basık kemerli bir örgüyle
bitirilip içlerine mozaiklerle kilim desenleri işlenmiştir. Son derece sınırlı
tutulan, yapıların yalın anlatımını değiştirmeden ancak dikkatli bakışlara
açılan bu bezeme alanları, her öğede farklı desenlerle işlenmiştir.
Mozole, Anıtkabir'in
kalbidir. Tören Meydanı'ndan 6,3 m
yükseklikte ve 42 basamaklı bir merdivenle ulaşılan bir platoya oturtulmuştur.
Bu konumu ile Anıtkabir kompleksinin içindeki ayrıcalıklı yeri, kesin bir
vurgu ile belirtilmiştir. Bu yükseklik mozolenin “kendisi için var olan kavramsal
obje” oluşunu görünür kılar. Mozolenin dört yanının kolonlarla çevrili oluşu,
onun antik anıtlar gibi dışarıdan bir yontu olarak kavranmasını sağlar. Mozole “büyük ölüm” için
bir ağıt anıtıdır. Ne lahdi ne de mezarı sezdirir. Müelliflerin uzun ve dolambaçlı bir yoldan ve sürekli değişikliklerle ulaştıkları
bir kavramsal modeldir.
ŞEREF HOLÜ
Mozole, bir katı zemin
altında olmak üzere iki katlı ve 42 m x 57 m boyutunda dikdörtgen planlı bir
yapıdır. Holün uzun kenarları boyunca uzanan koridorlar, hol mekânına küçük
boyutlu geçişlerle bağlanır. 18 m x 29 m x 17 m boyutundaki Şeref Holü, mozolenin ana mekânıdır.
Atatürk'ün sembolik lahdi, holün simetri ekseni üzerinde ve yükseltilmiş bir
düzlem üzerindedir, yaklaşık 9 m x 7 m boyutundaki lahit nişi, bir basık
tonozla örtülüdür ve tüm cephesi devasa bir pencere olarak açılmıştır. Bu şema, son derece yalın
bir kurguyu işaret eder. Yalınlık, oranlar için gösterilen dikkatle ve seçilen
malzemenin seçkinliği ile desteklenir. Buna gösteriş ve çarpıcılıktan titizlikle
kaçınan bezeme programı eklenir. Anıtkabir'i mimari yapıt düzeyine getiren bu nitelikler, bir ayrıntı
dikkati ve zenginliği ile gerçekleştirilir. Örneğin duvarların taş kaplamasında
almaşık olarak sıralanan büyükten küçüğe doğru üçlü bir dizi vardır. Sıralama
almaşığı hol bölümünde zeminden tavana, lahit mekânında tavandan zemine
doğrudur. Bu ayrıntı, aynı renk ve cinste taş kullanılmasına karşın hemen fark
edilmeyen bir ışık nüansı yaratır. Ayrıntı özeni için bir diğer örnek lahdin
bulunduğu mekândan verilebilir.
Lahit bölümü, Şeref Holü
mekânından bir taç kapı esini taşıyan profilli bir çerçeve ile ayrılmıştır.
Zemin koyu
kırmızı Hatay mermeri ile kaplanmış ve bütünüyle halı gibi düşünülmüş, kenar
şeritleri çekilmiş ve yürüme yolu üzerine geometrik desenler siyah/beyaz
mermerden negatif/pozitif almaşığı ile dizilmiştir. Yandaki koridorlarda da
zengin bir geometrik desen vokabüleri sunulur. Tavanlarda sade ama yoğun bir bezeme programı
uygulanmıştır. Holün tavanındaki betonarme kirişler, tüm yüzlerinde kırmızı
smalt mozaikle kaplıdır. İki yanda kilim motiflerini anımsatan geometrik
desenli bezeme şeritleri akıtılmıştır. Lahit bölümünün basık tonozlu örtüsü altın mozaikle
kaplıdır. Halı biçiminde tasarlanan bu bezeme, tonozun uçlarından aşağıya
sarkar ve altın ve smalt mozaiklerle işlenmiş kilim motifleriyle sonlanır.
Olanca yalın biçimiyle blok mermerden yapılmış bezemesiz lahit, arkadaki büyük
pencerenin aydınlığına düşen bir siluet verir.
MEZAR ODASI
Zemin altı
yüksek ve şevli inşa edildiğinden bu kat daha geniştir. Derinlikli bir
perspektiv veren kemerli koridorlardan geçilerek ulaşılan Mezar Odası, üstteki
lahdin altında, sekizgen planlı bir mekândır. Sekiz dilimli basık bir tonozla
örtülüdür, Merkeze bir ışık alanı yerleştirilmiş, tonoz yüzeyleri altın ve
nefti smalt mozaikle kaplanmıştır. Mezar, kıbleye dönük olarak ortada toprakla
dolu sekizgen alana yerleştirilmiştir.
Emniyet Sarayı
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün tüm birimlerini
kapsamak üzere geniş bir programla tasarlandığı anlaşılan kompleksin yalnızca
bürolar bölümü inşa edilmiştir. 1956 yılında tasarlanmış olan projesinde
Müdürlük Kompleksi’nin 14 katlı yüksek büro binası ile üçer katlı birim yapılarından
oluştuğu görülmektedir. Ana bina, yüksek prizmatik kitlesiyle döneminin tipik uluslararası üslup
örneklerinden biridir. Yükseltilmiş giriş katı üzerinde konsol yaparak
genişleyen normal katların orta koridorlu işlevsel bir planı ve bağlı olarak
son derece yalın bir cephe düzeni vardır. Cephede mimari öğelerin boyut ve
oranları kadar pencerelerin yatay bandı ile balkonların düşey bandı arasında
kurulmuş olan geometrik denge, ilgi çeken bir tasarım dikkatini işaret eder.
Projede ‘L’ biçiminde bir kitlenin çevrelediği bir giriş meydanı tarif
edilmişse de bu yapı inşa edilmediğinden genel müdürlüğe belirli bir konumlanma
sağlayan meydan, günümüzde tanımsız bir boşluk düzeyindedir. Bir bağlantı eksenine
eklemlenen yine prizmatik kitleli birimler, müdürlüğün bağlı olduğu işlevsel
şemayı ve geometrik kavramların egemen olduğu bir tasarlama yaklaşımını işaret
eder. Bunlar da inşa edilmemiştir. Dolayısıyla projenin tasarlanmış olan
bütünlüğü yok edilmiş ve bu bütünlük içinde anlam kazanan Genel Müdürlük Binası
da sıradanlığa terk edilmiştir.
GAZİNO
Günümüzde tümüyle değiştirilerek bir çarşıya
dönüştürülmüştür. Modernist çizgide bir yazlık gazino olduğu anlaşılan yapı,
uzunlamasına bir dikdörtgen alanda yer almaktadır. İki katlı olan yapının,
giriş katı yükseltilmiş bir bodrum üzerindedir. Ekseninde yer alan üstü geniş
bir saçakla örtülü merdivenden ulaşılan giriş katının tek ölçekli modüler bir
açıklık düzeni vardır. Daha yüksek olan ikinci kat, tümüyle şeffaflık sağlayabilen
hafif bir strüktüre sahip görünmektedir. Ancak bu şeffaflığın ritmik bir
aralıkla yerleştirilmiş kapalı mekânlarla vurgulanan bir kurgusu olduğu
gözlenmektedir.
CENAB AND EVİ
1937’de tasarlandığı bilinen projesi kısmen
değiştirilerek uygulanan ve halen Cenab And Vak- fınca korunup Müzik Merkezi
olarak kullanılan yapıdır. İki katlı, yerel malzeme ve kâgir yapım tekniği ile inşa edilmiş olan ev,
özellikle Anadolu konut mimarisinden alınma öğeleri, örneğin çıkma motifi,
pencere modelleri ve boyutları ve saçağı ile ‘Anadolu yerel konutu’ imgesinin
nostaljik bir örneğidir. Bu yerel görüntülere karşın, planda çağdaş modellere
uyan bir düzenleme yapılmıştır. Günümüzde konserler için kullanılan büyük dikdörtgen salonun bir kenarında
üst katta farklı kotlarda düzenlenmiş oturma mekânları vardır. Salon, bir
ucunda açık merdiven ile ikinci kata bağlanırken geniş ve şeffaf kapılarla
bahçeye açılır. Zemin kattaki şark odasının oryantalizmi Avrupalı bir
seçkinliği işaret ederken dar çıkmalı ve çapraz çıtalı renkli pencere, dönemin
tipik yerli motifi olarak eklenir. Alçak duvarlı bahçenin girişi, dairesel planı ile çevreden farklılaşır.
HAYAT
YAPI KOOPERATİFİ EVLERİ
Tasarımındaki geometri ile olduğu kadar programının
içeriği ile de açık bir Le Corbusier çağ-
rışımı yapan apartman(lar), Ankara Lisesi mezunları ve dönemin ileri gelen
bürokratları tarafından kurulan yapı kooperatifi için tasarlandı. 1958 yılında
başlayan yapım çalışması, kooperatifin mali olanaklarının kısıtlılığı
nedeniyle 1967 yılında tamamlanabildi. Aynı nedenle 9 olan normal kat sayısı
7’de kaldı. Emin Onat’ın ölümünün ardından Y.Mimar Nejat Ersin tarafından
tamamlanan yapıda önemli değiştirmeler yapıldı. “Kendine yeten bir konut
birimi” olarak programlanmış olan tasarımda yer alan ve “toplantı/sinema salonu
ile teras katında bulunan kulüp, okul, pastane ile çatı bahçelerinden oluşan
ortak kullanım birimleri programdan çıkarılarak yapı, sıradan bir kent apartmanına
dönüştürüldü. Projenin sosyal ve kültürel içeriği silindi. Salon ve
mutfakların açıldığı ve ana cephede önemli bir görsel işaret olarak yer alan
balkonlar kısmen kapatıldı ve cephe tretmanı değiştirildi. Yapının içeriğini en
az değiştiren uygulama, her blokta bulunan çift asansörlerin teke indirilmesi
oldu. Pilotiler
üzerinde yükseltilmiş apartmanın yatay prizmatik kitlesi, 58.5m x 13.5 m
boyutlarında dikdörtgen bir tabana oturur. Her katta 2 daire olmak üzere 28
daire, 8 dükkân ve arkada doğu cephesine yerleştirilen bir garajdan oluşur.
MALİYE EVLERİ
Onat’ın en ilginç
çalışmalarından biridir. Aynı sokakta üç blok olarak yer alan yapılar, Maliye
Bakanlığı mensuplarının “30 Evler” adıyla kurduğu yapı kooperatifi için
tasarlanmıştır. Yapılar, Le Corbusier’nin “Unite d’Habitation” olarak bilinen sosyal konut modeline
referans veren bir tasarımı görselleştirir. Tasarım, ana fikir olarak 7 m x 10
m boyutlarında bir taban üzerinde dubleks birimlerin yan yana ve üst üste
eklemlenmesinden oluşan modeli yineler. Birimlerde salonun dubleks kat boyunca
yükselmesi ve küçük ama galerili zengin iç mekân organizasyonu, Corbusier örneklerine bağlı görünmektedir.
Ön cephesinde birimlerin yan yana sıralanan karelerden oluşan strüktür kutusu
ve balkonlarının plastik kitlesi tasarımı karakterize eder,
Corbusier’nin modelinden ve
uygulamalarından farklı olarak yatay prizmatik kitle, ayaklar üzerinde
yükseltilip zeminden kopartılmamış, tersine ortak kullanımda olan bir bodrum
kat oluşturulmuştur. Kitlenin iki ucuna yerleştirilen ve eğrilikle biçimlendirilen
kat merdivenleri ve arka cephede balkon koridorlardan yapılan açık ulaşım
sistemleri yapıyı dönemin apartmanlarından farklılaştırır.
DARÜŞŞAFAKA
KIZ ENSTİTÜSÜ
Savaşlarda babasını kaybetmiş yetim ve yoksul çocuklar
için 1873’de açılan parasız yatılı ve özel statülü bir okul olan
Darüşşafaka’nın aynı Byılda mimar Ohannes Kalfa tarafından tasarlanıp
gerçekleştirilen ilk binasının gelişen programların uygulanmasında yetersiz
kalması üzerine bir ek yapı yapılması gündeme geldi. Emin Onat tarafından
tasarlanan yeni okul, 1953’te
hizmete girdi. Tarihi yapının kuzeyine
yerleştirilen yeni okul binası, betonarme
karkas bir yapıdır. Arsanın kuzeye ve
doğuya doğru alçalan eğimini ustaca değerlendiren tasarım giriş cephesinde
iki, güneyde üç kat ama doğuda dört katlıdır. Tarihi yapıyla aynı cephe
çizgisini tutturan yapının girişi, idari giriş, köşeyi tutan bir çift geniş
basık kemerli locanın arkasında üç camlı kapıdan verilmektedir. Çepçevre üç
basamakla belirtilen ve tüm yüzeyi ve zemini mermer kaplı giriş bölümü ince bir profille de ayırt edilmiştir. Kapılar,
renkli taşla çerçevelenmiştir.
İdari giriş olarak
adlandırılan ve öğretmenlere özgülendiği anlaşılan ve Onat’ın seçkin bir tasarım
motifi olarak tanımlanabilecek bu giriş, geniş ve uzun bir salondan sonra
‘L’nin köşesindeki öğrenci giriş ekseninde yer alan hol ile birleşmektedir.
Salonun arkasında uzanan koridor ve odalar da öğretmenlere ait bölüm olmalıdır.
Yapının diğer kanadı ve üst katlarda
orta koridorlu sistemde bir düzenleme yapılmış ve üst katlar yatılı öğrencilere
ayrılmıştır.
Büyük merdiven holü,
Onat’ın tüm okul yapılarında kullandığı kesintisiz ve yüksek bir açıklık
sağlayan büyük pencere öğesi ile işaret edilmiştir. Merdiven cephesini
saydamlaştıran pencere, düz ve kalın bir çerçeve ile çizilmiştir. Merdivenlerde
güçlü strüktürel çizgilerle vurgulanmış bir betonarme kirişleme yapılmıştır. Hol, doğu cephesinde yine düz profilli
kalın çerçevelerle belirtilmiş yüksek pencere gruplarıyla aydınlanmaktadır. Girişi ve merdiven holünü
aydınlatan ve Onat’ın daha önceki tasarımlarında da kullandığı bu pencere
formatı, okulun yalın cephesine resmi ve anıtsal bir görünüm kazandırır. Ne var
ki 1973 yılında tarihi okulun hemen arkasına, binanın doğu cephesini kapatan
bir ek daha yapılmış ve bu üç yapı iki katlı bir ara bağlantı ile
bütünleştirilmeye girişilmiştir. 1973 ekinin bu talihsiz konumlanması her iki
yapının da tasarım bağlantılarını radikal olarak zedelemiştir. En önemlisi, ‘L’nin köşesindeki yüksek pencere
ünitesinin bir katı her iki yönde de kapatılmış merdiven aydınlatma ilişkisi
bozulmuştur.Yapı halen terk edilmiş ve bakımsız durumdadır.
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ FEN-EDEBİYAT
FAKÜLTELERİ
Sedat Hakkı Eldem - Emin Onat ortaklığı ile
tasarlanan yapı, 1942-1952 yılları arasında inşa edilmiştir. Yerinde eskiden
Tanzimat döneminin ilk kagir konaklarından olan ve 1909 yılında İstanbul
Darülfününu’na verilmiş olan Zeynep Hanım Konağı bulunmaktaydı. Konağın 1942’de
yanmasından sonra aynı yıl yeni yapım çalışmalarına girişildi. Büyük Reşit Paşa
Caddesi’nin Ordu Caddesi ile birleştiği büyük üçgen alanda yer alan fakülte
birimleri, doğu kesiminde edebiyat, batıda ise fen bölümüne ayrılmıştır. Büyük
orta avluları çevreleyerek birbirine bağlanan dikdörtgen bloklardan oluşan ama
tek yapı bütününde birleşen bir kompleks olarak tasarlanmıştır. Kitlelerin
entegrasyonu, bağlantı noktalarındaki düşey sirkülasyon çekirdekleri ve
anıtsal hollerle sağlanmıştır. Her avluya ayrı giriş verilmiş ve her girişe ve
avlusuna farklı bir düzenleme ile içeriğine ve işlevine bağlı özgülükler
kazandırılmıştır.Taş duvarlı cephelerle
çevrelenen orta avlulu bu kurgu, plan düzeyinden başlayarak yapıya 'belirgin
bir klasisist çizgi verirken iki veya üç katlı yüksek holler, üç kat
yüksekliğindeki kapılar, kemerler ve kolonlu geçitler, komplekse anıtsal bir
boyut katar. Yapıtın tüm mekânsal birimlerinde ve mimari öğelerde dikkatli bir
tasarımın ve özenli çalışmaların izini veren bir görsel anlatım duyarlığı
sezilir. Özellikle avlu kompozisyonlarında görülen tasarım özeni dikkat çekicidir.
Kompleksin
mimari biçimlenişi ve görsel donanımı, dönemin ve mimarlarının tarihselci
eğilimlerini yansıtır. Üslubun tercihi olan anıtsal ölçeğe karşılık, saçakları
ve tuğla taş almaşık dizili duvarlarının cephe düzeni geleneksel konut mimarlığını
çağrıştırır. Diğer yandan işlevselci bir yaklaşımla dönemin ileri yapım ve
teknolojisini kullanan bir standardı yansıtır. Fen Fakültesi blokları içinde yer alan ve iki uçta daire planlı büyük
nişlerle belirlenmiş giriş holünden ulaşılan büyük Konferans Salonu, klasik ve
seçkin bir tasarımla öne çıkar.
İSTANBUL
ADALET SARAYI
Adliye Sarayı'nın (eski Darülfünun Binası),
3-4 Aralık 1933 gecesi yanmasından sonra yeni bir adliye binasının yapımı ve
binanın da bir proje yarışması yoluyla elde edilmesi gündeme geldi. Önce İbrahim Paşa Sarayı’nın yerine sonra
da sarayın arkasında ama ona bitişik olarak inşa edilmesi öngörülen yeni bina
için 1934 yılında başlatılan yarışma süreci 1949 yılında sonlandı.
İstanbul’un en
önemli arkeolojik sit alanı olan Antik Hipodrom’un batı yakasında inşa edilecek
yapı, koruma kavram ve kuralları üzerine ciddi ve sert tartışmaların konusu
oldu. Daha 1929 yılında yapılan kazılarda ortaya çıkarılmış olan Zeuxippos
hamamları ile Hagia Euphemia Martyrion’una ait katıntıların bulunduğu düşünülen
bir alanda çalışılması söz konusu idi. Adliye Sarayı için iki kez yarışma
açıldı. 1947 tarihinde sonlanan ilk yarışmada uygulamaya değer yapıt elde
edilemedi. Katılanlara yalnızca mansiyon verilen bu yarışmanın ardından 1949’da
bu kez aralarında W. M. Dudok, Ivar Tengbom, P. Bonatz ve H. Prost’un da yer
aldığı uluslararası bir jüri ile yinelenen yarışmayı M. Emin Onat ve S. Hakkı
Eldem’in ortak projeleri kazandı. Ancak Onat ve Eldem’in projeleri de
arkeolojik buluntular nedeniyle kısmen uygulanabildi. 1951-1955 arasında
yalnızca mahkemeler bölümü inşa edilebildi. Yapılan kazılarda başta Hagia Euphemia
olmak üzere önemli Bizans kalıntılarına ulaşılması ve aslında tüm alanın
arkeolojik sit olarak önemi açıkça ortaya çıktığından proje tamamlanamadı.
Emin Onat'ın
1961'de ölmesinden sonra, Sedad Hakkı Eldem arkeolojik buluntuları da dikkate alarak, bunların üstünü
kısmen örten ve Adliye Sarayı'nın uygulanmayan bölümünü yine de inşa
edebilmeyi öngören yeni bir proje geliştirdi. Ancak bu proje de, Anıtlar
Kurulu'nun olumlu kararına rağmen uygulanamadı.
İkisi bodrum olmak üzere
altı katlı ve yaklaşık 4.000 metrekare alan üzerine yayılmış yapı, işlevsel
bir şemaya sahiptir. Bir omurga oluşturan ortak kullanımlı geniş koridora
bağlanan mahkeme üniteleri, ritmik bir aralıkla dizilidir. Bu aralıklı
dizilim, iç kullanımdaki işlevselliği işaret etmesinin yanı sıra binayı ağır
bir kitlesel etkiden uzak tutar. Historisist biçimlere ve öğelere yer
vermemesinden ötürü, mimarlık tarihi yazınında İkinci Ulusal Mimarlık denilen
dönemin bitişini işaret ettiği düşünülür. Bir dönemin sonu olduğu söylenebilir.
Ancak işlevselliği ile modernist anlayışa yakın dururken geniş saçakları, adeta
terk edilemeyen historisizme gönderme yapar. Cephede pencere dizilimi klasiktir
ama koridorların geniş cam yüzeyleri yalın bir modernist çizgileme sunar. İstanbul'da çeşitli
ilçelerde çok sayıda adliyenin göreve başlamasından sonra, halen Sultanahmet
Adliyesi olarak kullanılmaktadır.
SANAYİ BANKASI
Sanayi Bankası için yapıldığı bilinen yapının
ilk işlevine ilişkin program bilgilerine ulaşılamamıştır. Yapıldığı 50'li
yıllarda daha çok historisist üslupta yapıların yer aldığı Karaköy'ün iş ve
ticaret aksı üzerinde modern tasarımıyla ayırt edilen yapı, yüksek gjriş katı
üzerinde 5 katlı ve betonarme strüktürlüdür. Düşey dikdörtgen pencerelerin dizilimi ile elde edilen yatay bandlar,
cephenin karakteristik öğeleridir. Zeminde büyük boyutlu bir açıklık banka
holünü işaret eder.
Yapının 6. katı cephe
boyunca uzanan bir veranda olarak düzenlenmiş ve pencere akslarına denk düşen
ince metal kolonlarla ve ince bir saçakla işaret edilmiştir. Günümüzde değişen
işlevine bağlı olarak eklenen bir kat ve değiştirilen pencere malzemesiyle
sıradanlaşma sınırına itilmiş durumdadır.
DEVRES İŞHANI
Taksim platosunun Dolmabahçe’ye doğru inen
doğu yamacında Gümüşsüyü Caddesi ile Hacı İzzet Sokağı arasındaki üçgen biçimli
yapı adasının ucundadır. Bu kentsel konum, arazinin eğimini vurgulayan bir
yerleşim modeliyle ve de Boğaziçi ve Dolmabahçe Sarayı peyzajına açılan bir
manzara olanağı ile değerlendirilmiştir. Pilotiler üzerinde yükselen kare
planlı ve altı katlı büro kitlesi, tipik bir internationaliste üslup modeli sunarken mimari öğelerinin ölçü
ve oranlarındaki yetkinlik, yapıtı benzerlerinden ayırır. Geniş pencere
bantlarının yalın şeffaflığı, kitleyi hafifletir.
Ayrıca pilotilerin ayırdığı
yükseltilmiş giriş katı ve restoranın da bulunduğu alt katların arsanın
formunu değerlendiren eğrilikleri, yamaçla bütünleşen beklenmedik bir plastik
etki sunar. Buna içerde, asma katın geniş eğrilikli merdiveniyle zenginleşen iç
mekânı da katılır. Açık planlı büro katlarından sonraki ‘roof’ katına görkemli bir peyzaj eşlik eder. Proje Emin Onat’ın
son yapısıdır.
TAŞKIŞLA RESTORASYONU
Yüksek Mühendis Mektebi’nin 1944 yılında İstanbul
Teknik Üniversitesi olarak yeniden örgütlendiği aşamada, o tarihe kadar
Gümüşsüyü binası’nda sürdürülen eğitim ve çalışmalar için yeni mekânlara
gereksinim doğması üzerine Taşkışla Binası, İTÜ’nün kullanımına tahsis edildi.
1848-1849 yıllarında
Mekteb-i Tıbbiye için tasarlanıp inşa edilen yapı, bitiminden sonra Harbiye
Nezareti’ne verilerek bazı küçük dönüştürümlerle Mecidiye Kışlası adını
almıştı.
1950 yılında İTÜ’ye tahsis
edilmesinin ardından Kışla’da Prof. Paul Bonatz ve Prof. Emin Onat tarafından
restorasyon ve yeniden işlevlendirme çalışmaları yapıldı. Doğal olarak ana
kitlesi ve cepheleri korundu. Ancak iç mekânlarda ve taşıyıcı sistemde önemli
değiştirme ve yenilemeler yapıldı. Ahşap döşemeler betonarme olarak
yenilendi. Orta avlunun çevresindeki ana sirkülasyon şeması aynı kalsa da büyük
kemerlerle birbirine açılan geniş holler düzenlendi. Holler ve katlar arası
bağlantı için betonarme strüktürün sağladığı olanaklarla anıtsal merdivenler
tasarlandı. Kışla, etkili iç mekân perspektifleri veren ve döneminin büyük
eğitim yapılarına göndermeler de içeren bir konseptle yenilendi. Başlangıçta
Mimarlık ve İnşaat Mühendisliği fakültelerini ve Rektörlük ofislerini barındıran
Taşkışla’da, Maslak Kampüsü’nün kurulmasının ve İnşaat Mühendisliği Fakültesi
ile Rektörlüğün taşınmasının ardından günümüzde Mimarlık Fakültesinin
genişleyen programına bağlı olarak çeşitli bölümleri ve İTÜ Sosyal Bilimler
Enstitüsünün birimleri bulunmaktadır.
YILDIZ TEKNİK
OKULU MİMARLIK BÖLÜMÜ BİNASI
Emin Onat’ın Yıldız Teknik Üniversitesi yapılar topluluğunda bilinen iki
mimarlık uygulamasından biridir. 1911’de Kondiktör Mektebi Alisi adıyla eğitime
başlayan kurum 1922’de Nabia Fen Mektebi’ne dönüştürülmüştür.q937’de ise Teknik
Okul adını almış ve aynı yıllarda Yıldız Sarayı İkinci Harem Avlu’sundaki
yapılara taşınmıştır.Daha sonra Yıldız Teknik Üniversitesi adıyla kurumlaşacak
olan Teknik Pkulda mimarlık eğitimin sürdürülmesi amacıyla Emin Onat’ın
dönüşümünü gerçekleştirdiği yapı Yıldız Sarayı yapılar topluluğunun bir parçası
olan Damatlar Dairesidir. Damatlar Dairesi, II. Abdülhamit
döneminde Harem Avlusu’nda dört ahşap Şehzade Köşkü’nün bulunduğu tarihi set
bahçesinin batısında güney-kuzey yönünde konumlanarak inşa edilmiştir.
Günümüzde aynı avluda varlığını sürdüren ve benzer yapım ve üslup özellikleri
gösteren Hünkâr Dairesi ve Çukur Saray yapıları ve elbet tarihi fotoğraflar
Damatlar Dairesi’nin özgün mimarisi hakkında fikir vermektedir.
Damatlar Dairesi
100 x 20 m ölçüleri ile Yıldız Sarayı’nın büyük boyutlu yapılarından biridir.
Özgün durumunda birbirine bitiştirilmiş bağımsız dört köşkten oluşmaktaydı.
Her biri geleneksel orta sofalı plan şemasına sahip bu köşklerde zemin katın 1
m genişliğindeki beden duvarlarında tuğla, döşemelerde ahşap kullanılmıştı.
Köşklerin aralarında kagir döşemeli geniş tesisat boşlukları bırakılmış ve
soğukluk, ılıklık ve sıcaklık bölümleri olan kubbeli hamamlar üst kata
alınmıştı. Dairelerin girişi, yapının doğu cephesinde, üzerinde Şehzade
Köşklerinin bulunduğu set bahçesi tarafında idi. Bahçeden çift kollu
merdivenlerle orta kata ulaşılır ve camekânlı giriş kapılarından köşklere
girilirdi. Damatlar Dairesi dört ayrı köşkten oluşmasına karşın dış mimarisi
ve kitle etkisi ile tipik bir 19. yüzyıl yapısı idi. Prizmatik kitle cephede
eklektisist üslup özellikleri göstermekteydi. Sıralanan özellikleri ile
günümüze ulaşamamış olması hem mimari açıdan hem de saray yaşantısını belgelemesi
açısından önemli bir kayıptır. Emin
Onat tasarımı ise ana fikir olarak dört köşkün orta sofalarını birleştirerek
yapıyı güney-kuzey yönünde boydan boya geçen geniş bir koridor elde etmeyi
amaçlamış görünmektedir. Tasarlanan koridor tüm mekânların ve merdivenlerin
bağlandığı merkezi mekân konumundadır. Yapıya, güney cephesinden koridor
genişliğince açılan saydam camekândan geçilerek girilir. Koridorun sonunda,
kuzey cephesinde, merdiven ve onun ardında yine olabildiğince dışa açık bir
camekân yer alır. Bu iki ucu ışıklı uzun ve geniş koridor mekânı günümüzde de
Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Binası’nın gezinti yapılan,
sergiler düzenlenen, randevuların verildiği bir buluşma, bir sosyal mekân olma
özelliğini sürdürmektedir. Uygulanan dönüşüm projesinde saray yapısının tüm
ahşap döşemeleri,
ahşap
doğramalı sofa camekânları, ahşap tavanları, pencereleri, merdivenleri
sökülmüş, dış cephede yer alan kat ve saçak silmesi, profilli pencere söveleri,
plastırlar, pencere alınlıkları, dairelere doğu cephesinden girişi sağlayan
çift kollu merdivenler, giriş camekânları, dairelerin kubbeli hamamları tamamen
ortadan kaldırılmış, döşemeler betonarmeye çevrilmiştir. Düzenlemede yapının
sadece ihtiyaç duyulan beden duvarları korunup kullanılmıştır. Saray yapısının
özelliğini oluşturan tüm mimari ve dekoratif elemanlar sökülüp yok edilirken
ahşap iç mekân kapıları korunarak yeni düzenlemede sınıf kapıları olarak
kullanılmıştır. 1942’de tamamlanan uygulama ile yapı, gabarisi
korunmakla birlikte bir saray yapısı olmaktan tamamen çıkarılmış, geçmişinden
hiçbir iz taşımayacak biçimde yeniden üretilmiş ve genç Cumhuriyet’in modern
mimar ve inşaat mühendislerini yetiştirmeye hazır hale getirilmiştir. Mimarlık
Okulu Binası tamamlandığında iç ve dış mekân kompozisyonu ve üslup özellikleri
ile yepyeni bir yapı olarak ortaya çıkmıştır. Teknik Okul’a tahsis edilen
Yıldız Sarayı İkinci Harem Avlusu’nda sanki yeni bir tasarıma dayalı yepyeni
bir yapı inşa edilmiştir. Uygulama bittiğinde çekilen fotoğraflar da bu
izlenimi uyandırır. Devrini tamamlayıp
ortadan kalkan Osmanlı’nın Damatlar Dairesi Binası yerini genç Cumhuriyet’in
modern bir eğitim yapısına bırakmıştır. Emin Onat’ın yeniden yarattığı yapı,
döneminin mimari tercihlerine uygun iç mekân düzenlemeleri, giriş saçağı, giriş
mekânı, merdiven tasarımları, merdiven boşluklarında tüm cephe boyunca devam
eden ve tarihi bahçenin anıtsal ağaçlarını mimarinin parçası olarak içeriye
yansıtan saydam yüzeyleriyle usta işi bir tasarımdır. Yapının müdahale sonrası
elde edilen bu ikinci evresi de korunması gerekli bir kültür varlığı niteliği
taşımaktadır.
YILDIZ
TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
MAKİNE LABORATUARI BİNASI
Günümüzde YTÜ
Makine ve Elektrik Mühendisliği Laboratuarları olarak kullanılan yapı ilk
kuruluşundaki işlevini sürdürmektedir.
İkinci Harem avlusunu doğusundaki Şale Köşkü bahçesinden ayıran yüksek
duvara paralel ve duvarla arasında iki metre gibi sınırlı bir mesafe bırakacak biçimde
konumlanmıştır. Bu yerleşimi ile yanı saray
ara duvarı üzerindeki kapıyı da görünmez ve kullanım dışı bırakmıştır.
Günümüzde yaklaşık 90 x 19 m ölçülerinde uzun dikdörtgen bir tabana oturur,
İkinci Harem Avlusu’nun diğer yapılarında olduğu gibi kuzey-güney yönünde
konumlanmıştır. 1960’lı yıllarda prizmatik kütle güney yönünde on metrelik bir
ek yapılarak uzatılmıştır. Sözü edilen ek, Emin Onat tasarımının özgün
mimarisinde ve kile etkisinde rahatsız edici bir değişiklik oluşturmamasına
rağmen, güney cephesinde özgün yapının kompozisyonuna uyum sağlamayı
hedeflememiş, açığa çıkan bodrumla birlikte üç katlı olarak izlenen sıradan
geniş pencereler ana yapı ile olduğu kadar güneyindeki tarihi bahçe ile de
uyumsuzluk yaratmıştır. Yapının içinde de zaman içinde ihtiyaca cevap
verebilmek amacıyla müdahaleler yapılmış, öğretim üyesi ofisleri eklenmiş ancak
özgün plan özellikleri ve laboratuar mekânları olabildiğince korunmuş cephe mimarisi ve üslup özellikleri günümüze ulaşmıştır.
Yapı,
kısmi bodrum kat üzerinde zemin ve galeri katından oluşmaktadır. Ancak tasarımın asıl
kurgusu iki kat yüksekliğindeki büyük boyutlu boşluklardan oluşan iki laboratuar mekanıdır.
Güneyde zaman içinde büyütülmüş ve güney cephesinde ofisler eklenmiş Elektrik
Laboratuarı, kuzeyde ise Makine Laboratuarı yer alır. Galeri katları, öğretim
üyeleri odalarını içerir. İki giriş kapısının bulunduğu ön avluya bakan batı
cephesi, Laboratuar Binasının ana cephesidir. Cephenin güneye yakın giriş
kapısı, ana giriş olarak düşünülmüştür. Burada rüzgârlık niteliğinde bir
girişten ulaşılan merkezi mekân, her iki yandan camekânlı ve çift kanatlı
kapılarla iki laboratuara giriş imkânı vermekte, karşıda ise geniş merdiven
holü yer almaktadır. Merkezi mekânı üst kat galerisine ve bodrum katına bağlayan
merdiven tasarımı iki kollu, geniş sahanlıklı ve ortasında
galeri boşluğu ile güçlü bir mekânsal kompozisyon sunmakta, yapının yatay ve düşey
bağlantılarının rahatlıkla algılanmasını ve yönlenmeyi başarı ile
sağlamaktadır. Yapının ikinci girişi ise yine batı cephesinde ve kuzeye
yakındır. Buradan girilen sınırlı ölçülerdeki mekân Makine Laboratuarı ve üst
kata bağlantıyı sağlamaktadır. Yapının ana görünüşünü oluşturan batı cephesi, dönemin
Emin Onat mimarisinin yaklaşımını yansıtır. Ahşap bir saçakla taçlandırılmış
cephede, iki giriş kapısı düz atkılı taş kemerli ve yalın profilli sövelerle
vurgulanmış ve iki kapı arasında yer alan iki kat yüksekliğindeki Makine
Laboratuarı cepheye büyük boyutlu yüksek pencere sırası ile yansıtılmıştır.
HAZİK ZİGAL VİLLASI
2006 yılında
Taşyapı firması tarafından arsasında büyük boyutlu bir iş merkezi ve rezidans
projesinin uygulaması başlatılana kadar önemli bir değişiklik geçirmemiş ve
korunmuş olan yapı, uzun ve tartışmalı bir süreç sonunda yetersiz bir
restorasyonla dönüştürülmüştür. Yapıldığı yıllardaki geniş bahçesi işgal
edilerek yapı, arkada 18 katlı rezidans, önde ise 5 katlı iş merkezi binalarıyla
bloke edilmiştir. Bu blokajla, Hazik Zigal
Villası, erken cumhuriyet dönemi modernizminin bu önemli yapıtı, yok edilen
kentsel konumuna bağlı tasarım özelliklerini de yitirmiştir. Döneminin üst sınıfından bir mühendis ailesi için yapılan Hazik Zigal
Villası, özenle inşa edilmiş iki katlı betonarme bir yapıdır. Duvarları delikli
tuğladan yapılarak izolasyonu sağlanan, çok basık olan çatısı bakırla kaplı,
ithal fayans ve mermer kullanılan bir malzeme zenginliği vardı. Valin prizmatik kitlesi, teras ve balkonlarının yatay çizgisiyle işaret
edilir. Geniş ve zengin düşünülmüş iç mekânları, şeffaf bölmelerle birbirine
ve ön ve arkadaki geniş yeşil alana açılırken arkasının hafif eğiminden yararlanılarak yükseltilmiş ön
cephenin “Marmara’ya hâkim bir manzarayı ihata etmesi temin edilmiştir.” Zemini
siyah ve beyaz mermer karolajlı olan kış bahçesinin tavanı da endirekt ışıkla
aydınlatılan bir karolaj ile salonlardan ayırt edilirken çevresine de alttan
ısıtmalı mermer saksılıklar yapılmıştır. Villanın artık dergilerde kalan görüntüleri, özenle tasarlanmış bir modern
yaşam belgeseli gibidir.
MÜNİRE ONAT (ANNESİ) EVİ
Tek kat üzerine bir çatı odası olan küçük ve
çok sevimli bir konut modelidir. Geniş bir beşik çatının örttüğü beyaz duvarlı
cephesinde panjurlu fransız balkonu ve zeminde dar bir çıkma ile işaret edilen
salon, başlıca cephe öğeleridir. Günümüzde yuva olarak kullanılan ve önemli bir
değiştirme yapılmamış görünen yapıda üstü kiremitle ortulu bu rüstîk çıkma,
çocukların oyun odasıdır.
EMİN ONAT EVİ
Yüksek bir bodrum kat
üzerinde tek katlı mütevazı ama özenle tasarlanıp inşa edilmiş bir yapı idi.
Bitişiğinde toprak sahibi Adil Gabay’a ait eş planlı konutla birlikte
tasarlanmıştı.
Türkiye Mimarlığında 40’lı
yılların tarihselci yaklaşımını sergileyen ve Onat’ın, Anadolu’nun sivil
mimarlık örneklerine göndermeler yapan tasarım anlayışının örnek yapılarından
biridir. Bir yıl sonra Bursa Vali Evi’nde daha gelişmiş bir modelini
kullanacağı bu konseptin ön çalışması sayılabilir. Özellikle ön cephenin egemen
öğesi olan ahşap direkli ve yine ahşap konsollarla taşınan -plandaki merdiven
öğesi kaldırılmış olarak- balkon, konseptin tipik motifidir. Beşik çatısı,
çok geniş olamayan saçağı ve ahşap kepenkli pencereler, bu motifi tamamlar.
İç
mekân düzenlemesi ise, tamamen modernist bir planlamaya oturur. Açık yemek nişi
İle salon, bir yanı te balkona ve bahçe peyzajına açılır diğer yanında girişe
de açılan büyükçe bir hol ve holde yine bir Onat leitmotifi
olan geniş bir çiçeklikli pencere vardır. Evin güney kanadına yatak, kuzey
kanadına servis mekânları yerleştirilmiştir. Yüksek tutulmuş bodrum katında,
servisler dışında bir egzersiz odası ve bir kav bulunmaktadır.
Ali
Gabay Evi, yıkılarak yerine apartman yapıldı. Onat Evi ise 1992 ve 1993
yıllarındaki yıkılma girişimleri durdurulmasına karşın halen büyük ölçüde
yıkılmış ve harap durumdadır.
ATIFET
(SPOREL) APARTMANI
Yaklaşık 33 m x 20 m boyutlarında, bodrum ve
zemin üzerinde 5 normal katı
olan apartman, plan kurgusu açısından Marmara Apartmanı ile benzer özellikler
taşımaktadır. Daire planlı merdivenler ve katlardaki mekân yerleştirimi benzerliğin
öğeleridir. Ancak Marmara Apartmanımın ayrık nizamda açık cephelerine karşılık
burada bitişik nizamda bir düzenleme vardır. Yine de sağır duvarların kısa
kenarlarda oluşu, özellikle manzaraya açılan güney cephesinde geniş pencere ve
balkonların planlanmasına olanak sağlamıştır. Marmara Apartmanının normal
katlarda 3 olan daire sayısı ve
bütünleştirici yatay çizgileri yerine burada katlar 4 daire üzerinden
düzenlenmiş ve bu düzenleme cephede yinelenen düşey kurgulu bantlarla ifade
edilmiştir ve her bölüm, balkonların öne çıkarılan plastiği ile
vurgulanmıştır. Teras katında ise boydan boya uzanan bir balkon şeridi yapıyı
sonlandırır.
MARMARA APARTMANI
Moda’da topografyanın denize doğru uzandığı
yalıyar üzerinde uluslararası üslupta giriş katı üzerinde beş katlı, betonarme
ve bitişik iki bloktan oluşan 20 m x 30 m boyutlarında büyük bir apartmandır.
Bodrum katına yandan, Lütfi Bey Sokağı’ndan girilen geniş bir garaj yerleştirilmiştir.
Eski kapı numarası 10 olan ‘A’ Blok, her katta biri iki diğeri üç yatak odalı
iki daireden, eski kapı numarası 8 olan ‘B’ Blok, 3 yatak odaIı tek daireden
oluşmaktadır. Salonları geniş pencereleri ve balkonlarıyla denize açılan ve
yatay çizgilerin egemen olduğu modernist bir modeldir. Giriş hollerinde
Ercüment Kalmık imzalı ve Hitit/Anadolu referansları olan mozaik duvar
panoları, hocası Otto Salvisberg’in çalışmalarına referans veren camlı
tuğladan daire planlı merdiveni ve döneminin aydınlatma elemanlarıyla, Onat’ın
bürosunun da bulunduğu apartman, eklenen son kat dışında bozulmadan günümüze
kadar gelmiş ender örneklerden biri olma özelliğini taşımaktadır.
MODA DENİZ KULÜBÜ TESİSLERİ
Moda Deniz Kulübü, Onat’ın gerçekten özenerek
hazırladığı büyük bir sosyal kulüp ve rekreasyon merkezi (plaj-oteli, gazino,
yelken kulübü) tasarımının konusu idi. Onat’ın Zürich ETH’daki hocası Otto Salvisberg’in
temsil ettiği modernist ekole en yakın duran tasarımı olmuştu. Ne yazık ki çok
küçük bir bölümü gerçekleştirilmiş ve o da sonradan çok değiştirilmiştir. Bu
zengin programlı tesisin 1. etap inşaatı, tamamlandıktan sonra dönemin cumhurbaşkanı
tarafından açıldı. Projenin diğer kısımları uygulanmadı. 1. etap da sonraki
yıllarda kısmen değiştirildi. Günümüze kalan belgelerden arsanın konumunun
verdiği peyzaj olanaklarını sonuna kadar değerlendiren bir ele alışla
biçimlendirildiği, özellikle daire planlı turistik tesisin, coğrafya çizgisini
izlemek üzere tasarlandığı anlaşılmaktadır. Yapıların tümü, yüksek giriş/lobi
katları üstünde üçer katlıdır. Arsanın topografyasının verdiği düşük kotu
değerlendirerek yükselen yapıların, bölgenin peyzajını zedelemeyeceği buna
karşılık denize anıtsal bir cephe sunacağı bellidir. Betonarme karkas sistemde
tasarlanan yapının özenle ayrıntılandırıldığı projesinde gözlenmektedir. Moda Deniz Kulübü aslında
Moda’da yaşayan İngilizlerin 1910 yılında kurduğu Yacht Club’ın devamı idi. Moda Vapur
İskelesi’nde yer alan kulüp, Türk üyelerinin de katılımıyla Türk-İngiliz Kulübü
adını almıştı. Cumhuriyet döneminde aynı yerde Leyla Asım Turgut tarafından
Moda Su Sporları Kulübü kuruldu. Kulüp, Atatürk’ün talimatıyla, 8 Nisan 1935’te
yeniden yapılanarak Moda Deniz Kulübü adını aldı. İsmet İnönü’nün onursal
başkanlığını yaptığı demeğin kurucu üyeleri, Celal Bayar, Muvaffak İşmen,Zeki
Rıza Sporel, Fazıl Öziş, Regineld VVhithal, Arnold Haendel’dir.
YAPI VE KREDİ BANKASI BURSA ŞUBESİ
1948 yalında gerçekleşen şube binası, yüksekçe bir
bodrum üzerinde iki katlı betonarme bir yapıdır. 40’lı yıllara özgü geleneksel
imgelerin yeniden canlandırılması anlayışına uyan bir tasarımı vardır.
Dikdörtgen biçimindeki kitlesinin fen kısmındaki banka holü, historisist biçim
öğeleri ile betonarme strüktürü buluşturan bir mekandır. Banka holündeki enine
yerleştirilmiş strüktür akslarını yüksek pencerelerle açan taparım, holün
boyutlarını genişleten bir şeffaflık sağlar. Üst pencerelerle tarihi modellere
üstü örtülü bir gönderme yaparken çapraz çizgileme ; ile yeni bir öneri
getirir. Çapraz çizgili üst pencere motifi Onat yapılarında ve dönem yapılarınla sıklıkla kullanılan bir motif olacaktır. Paralel aks
sistemi gişeler bölümünde ahşap olarak yinelenecektir. Tarihi
referanslar, dışarıda betonarme strüktüre karşın geniş saçaklarla tamamlanır.
Döneminin banka binaları programına uygun olarak üst katta küçük bir lojman
bölümü vardır.
Türkiye mimarlığında 40’lı yılların
tarihselci yaklaşımım sergileyen ve Onat’ın, Anadolu’nun yerel mimarlık
örneklerine göndermeler yapan tasarım anlayışının örnek yapılarından biridir.
Kare (9,70 m x 9,70 m) bir iç avlunun) çekirdeğini oluşturduğu kare bir çerçeve
oluşturan son derece ilginç bir şeması olan konut, yükseltilmiş bodrum üzerinde
tek katlıdır. İç avlu, yine kare (5,70 m x 5,70 m) bir havuzla vurgulanmış, konut
mekânları bu çekirdek çevresine yerleştirilmiştir. Valiliğin teşrifat alanı
sayılan mekânlar, (çay salonu, oturma salonu, dinlenme salonu) görsel olarak
hem verandaya hem de havuzlu iç avluya açılır. Kâgir beden duvarlarına eklemlenen ahşap çıkmalar ve
özellikle ahşap dikmeli verandası tipik Onat motifleridir. Bu Onat motiflerine,
ahşap kepenkli pencereler ve çapraz kayıtlı üst pencereler vb de eklenebilir.
Vali Evi’nde geleneksel sivil mimari referansların daha özenle çalışıldığı
bellidir. Veranda kapılarının üstündeki ‘taka’ olarak bilinen sivri kemerli
küçük pencereler, verandanın çapraz kayıtlı kaplaması veya saçakların enine
boyalı kayıtları sayılabilir. Yatak birimleri, kare çerçevenin dışında geniş bir teras/bahçeye açılan
ayrı bir kanat üzerindedir. Bu bölümde ‘taka’ tipi üst pencerenin önem verilen
bir cephe motifi olarak değerlendirildiği görülür. Taş kaplı bodrum
duvarlarının ahşap hatılları, Onat’ın bu yapıya özgü bir kullanımıdır. İç mekân düzenlemeleri de
Onat tarafından yapılan bina, bazı mobilya değişiklikleri dışında korunarak
kullanılmaktadır.
ULUDAĞ
PREVANTORYUMU
Yapıldığı yıllarda dikkatle izlenmiş ve ilgi
çekmiş çalışmalardandır. Uludağ’ın o yıllarda iyice bakir ortamında yaklaşık
1000 m yükseklikteki Kirazlıyayla’da kurulan bir sağlık merkeziydi. İsviçre
Alplerindeki örnekleri çağrıştıran temiz atmosferi ve yeşili ile Milli Eğitim
mensuplarına hizmet vermesi amaçlanmıştı. Yapı ve kurumlaşma olarak üst
düzeyde nitelikleri olan görkemli bir örnekti. Yaklaşık 8.000 metrekaresi ana
bina olmak üzere, lojman ve servis yapıları ile 10.000 metrekareyi aşan
büyüklükte bir tesis idi. Tapusunda da belirtildiği gibi “şarken, gar- ben,
şimalen, cenuben: orman” ile çevrili bir alanda inşa edilmişti. Ana bina, 24 m x 30 m
boyutunda bir iç avluyu çevreleyen, bakım odaları ve hasta yatak servislerini
içeren ‘U’ biçiminde bir kanat ile avlunun doğusunu kapatan ortak kullanım ve
sirkülasyona ayrılmış kanat ve bir de buna eklenen ve yine hasta yatak
servislerini barındıran uzun dikdörtgen bir diğer kanattan oluşmaktadır. Hasta
yatak servisleri, toplam 79 birim ile hastanenin güneybatı cephesine
yerleştirilmiştir. Boydan boya güneşlenme teraslarına açılan (3,30 m’lik
akslarıyla) birim odalar, 100 metreyi aşan cephesiyle hastanenin karakteristik
çizgisini oluştururlar.
Cephenin bu iki yatak
kanadı arasında yer alan hastane kitlesi de üç katlıdır. Ancak mimari dili,
yatak kanatlarının vernaküler çizgisinden farklı olarak resmi mimarinin
geleneksel yorumuna yakın durur. İki kat yüksekliğinde cepheye açılan ve
arkasındaki merdiven holünü işaret eden yüksek pencerelerin ve çapraz kayıtlı
üst pencerelerin tasarımı bu yorumu ve işlev farklılığını işaret eder Onat, burada bir sağlık
kurumunun gereksindiği fonksiyonel şemaya küçük dokunuşlarla, örneğin bir
avlunun oranlarının veya malzemesinin seçimi ile tarih referanslarını
eklemleyebilen bir tasarım gerçekleştirmiştir. Balkonlarda gözlenen vernaküler
alıntılar, hastanenin insandan uzak duran nesnelliğini değiştiren bir dokunuştur. Prevantoryum kompleksinde
bu ana bina dışında doktor ve hemşireler için lojmanlar ve misafirhaneler,
konferans salonu, jeneratör birimi ve diğer servis yapıları vardı. Kirazlıyayla Prevantoryumu,
1979 yılında ‘sağlık kuruluşu olarak kullanılmak kaydıyla’ Uludağ
Üniversitesi’ne devredilmiş, 1983-1994 yıllarında üniversiteye bağlı konaklama
tesisi olarak hizmet verdikten sonra 2000 yılında kapatılmıştır. Halen
restorasyonu ve yenileme çalışmaları sürmektedir.
KEPİRTEPE KÖY ENSTİTÜSÜ
Kepirtepe Köy Enstitüsü,
yarışmaya çıkarılan ilk 12 enstitü projesinden biriydi. Emin Onat, Leman Tomsu
ile birlikte, 1940 yılında katıldıkları ulusal yarışmayı kazanarak
Kepirtepe’de yapılacak Köy Enstitüsü binalarının tasarımını gerçekleştirdi.
Yarışma şartnamesine göre 44 yapıdan oluşması gereken ve günümüzde büyük
ölçüde harap olan Enstitü kompleksinden yalnızca Kepirtepe İlk Öğretmen Okulu
için kullanılan üç yapı ayaktadır. Tümü yalın bir yapıya ve işlevsel bir tasarıma sahiptir. Yüksek bir bodrum
üzerinde iki katı olan yapılarda merdivenli giriş ve geniş bir saçak ile
pencere dizilerini birleştiren profil bandı bu yalınlığı tarif eder. Enstitü
yapılarının strük- türel kurgusunun dışında kalan kesimlerinin öğrenci ve
köylü emeğine dayanması nedeniyle kaçınılmaz olan yalınlık, yapılara modern bir
görünüm olarak yansımıştır. Köy Enstitüsü programı içinde yer alan üretim bahçeleri ve büyük ölçüde de
işlikler yıkılmış veya harap durumdadır. Dış görünümde daha çok sanayi
yapılarının çizgilerine sahip görünen işliklerde döneme özgü örtü
kirişlemelerinin bir bölümü hâlâ gözlenebilmektedir.
KAYNAKÇA:
2-)Emin
onat kurucu ve mimar
3-)100
yılda iki mimar-sempozyumun bant çözümü-Şubat 2010
4-)M.Emin
Onat yapıları rehberi-2009-İstanbul
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder